30 Kasım 2011 Çarşamba

MALUM KIŞ GELDİ...BÜNYE ÖRGÜ ÖRMEK İSTER...

      Tanrının insanı sınırları olmayan bir sevgiyle yarattığına inananlardanım...Yaşamdan tad almak için o kadar çok seçenek sunmuş ve gerisini bize bırakmış ; Ne zaman, nasıl yaptığına karışmaz olmuş sadece?  Renkler,Müzik,Tad Alma Duyusu vs... 

         Hayatımız sadece siyah ve beyazdan oluşsaydı nasıl olurdu bir düşünsenize (Hoş o bile o ayrı bir güzellik olacağı için ona da şükrederdim amaaaaaa)...Gri ve yağmurlu günlerde psikolojimiz ve metabolizmamız bu depresif duruma doğanın girizgahı sebebiyle nasıl uyum gösteriyorsa hep o modda gezen insanlar olabilirdik...

          Ne alakası var bu yazının bu başlıkla değil mi ? Konuyu şöyle bağlayacağım efenim...

         Bloglar arası seyyah rolünü üstlendiğim bir gün o muhteşem gücün yarattığı renkleri görüp vurulduğum mutlaka yapmalıyım dediğim ama yoğunluktan ve her petekten bal alma misali bol hobisi olan  maymun iştahımsı biri olduğumdan ,hep ileride birgün yapmanın hayalini kuracağım bir proje ile burada   karşılaşmış olmamdandır. 


       Yapımı çok basit fakat sabır , emek ve en önemlisi beceri gerektiren bu renk cümbüşü beni benden aldı resmen. Evin bir köşesine şıkıştırdığım çalışma mekanımdaki  mini minnacık koltukcuğumun üstünde hayal etmeden duramaz oldum bu dünya güzelini...


         Bitirmek ömrümün kaç yılını alır o koltukcuğun ömrü ve sabrı kavuşma  vaktine yeter mi bilmem ama benim bu konuda eyleme geçmem şart yoksa kasap camından etlere yalanan kedicik gibi başka şeye odaklanamayacağım...


       Tek sorun (yukarıda saydığım sabır,zaman vs. şeyleri aştık ya hani :P ) renk kartelasını iyi ayarlamak...Bununla ilgili olarak firmaların degrade iplerine sığınacağız ve biraz da MemeRose'n bu projesindeki renk geçişlerinden ilham alacağız başka yolu yok ...


       Umarım bu kadar güzel yapmayı becerebilirim ve umarım 2016 yılında proje bu durumda diye hala başlık açıyor olmam :P 


           Bana sabır dileyin ...
        Not: Bu ilhamı aldığım blog sahibine teşekkürü bir borç bilirim efenim ve sizde gezin görün blogundaki güzellikleri ...  Sayfayı yukarı kaydırmak istemeyenler için buyrun buradan ...  MemeRose's Blog

         
 

16 Kasım 2011 Çarşamba

KEDİ NO:1 VE NO:2

        Dün internette dolanırken kedi fotoğraflarının olduğu bir bağlantıya denk geldim ve şuna bir kez daha kanaat getirdim ki  kediler gerçekten  evcilleştirdiğimiz  canlılar arasında insan'a en benzeyen yaratıklar...Ruh halleri ve kişilikleri yüzlerine yansıyan insandan sonra  tek canlı...
        Gülümseyen,meraklı,üzgün,aslık suratlı,şefkatli,sinirli , vs. başka kaç canlı tanıdınız? Ben tanımadım ve bu söylediklerimin altına mühür olacak kanıtlarım var :D
        Evde iki  tane farklı yaşlarda kedimiz var ve birbuçuk senedir biraralar...Ayrı ayrı büyüyüp aynı evde yaşamaya mecbur bırakıldıkları ilk günlerde alışma  süreciyle ilgili  korkutmuşlardı bizi...Sonra gördük ki aslında herşeyin farkındalar...Diğerine karşı  sınırları belirlemeler, ufak ufak üstünlük kurmak, bundan huzursuz olup parlamak ve en sonunda Kedi No: 2'nin Kedi No:1'i evin asıl sahibi olmasına rağmen büyük kedi ve belki de anne gibi kabullenmesi...
        Sular duruldu çok şükür ve eğlenceli bir hal almaya başladı...
        Kırılan ve devrilen yırtılan,şeyleri ara ara kenara koymak zorunda kalıyoruz ama kızlarımızdan daha kıymetli değil hiçbiri bizim için...Çünkü hayatımızın rengi olmuş durumdalar...Şu hallerini hayatımıza yansıtmalarından sonra nasıl önemli olabilir ki ? 

İşte Kedi No:1  ve Halleri 

 Başlarım fotoğrafına uykum var bakışı, 

Orada birşey oluyor ama ne? az daha bakayım, gerekirse korkup kaçarım ? 

Oppsss, yine masanın üzerinde yakalandım ... 

 Bırak artık o elindeki şeyi beni sev beniiii,

Bana (Yaş mama) cici mama verir misin  ? Ama anne lütfeen amaaa lütfeeen :D

Şimdi yemek yemeyip annesini üzen ,oyun canlısı,sadece canı istediğinde kendini sevdiren Kedi No:2

 Top patlasa uyanmam,boşuna uğraşıyorsun Kedi No:1 

 Sevsene beni hadi ama hadiiii  noooluuur?

 Az kaldı bak cinnetin eşiğindeyim ona göre çek şu objektifi burnumun dibinden!

 Noluyor orda Kedi No:1 zor çıktım buraya indirme beni aşağı şimdi...

 Hayır küsüm sana konuşmayacağım taaam mı anne bakışı...

 Aniden bir hüzün kapladı içimi bakışı...

Anne nolur biraz daha oynayayım, söz eve girince yapacam hemen ödevlerimi...
  He he boşuna korktunuz biz birbirimizi seviyoruz ki,

    İşte böyle efendim...Bizim evin neşesi insansı kedilerimiz...Darısı başınıza ....

14 Kasım 2011 Pazartesi

VİCDAN VE İNSAN

     Bir Zamanlar VİCDAN sahibi olduğumuz için tüm canlılar arasında farklılaşmıştık ve İNSAN  denmişti bize.Zaman gösteriyor ki en başta olduğumuz şeyden ne çok uzaklaşmışız.

     Üç gündür çok çok karmaşık duygular içerisindeyim...Yakın bir arkadaşımın uğradığı bir haksızlık üzerine katlandığı üzüntüye şahit oluyorum...

    Yapı olarak, hayat acımasız insanlar nankör, kahpe felek tarzı söylemlere girmeyi pek sevmeyen biriyimdir ama bu gerçekleri gözardı etmeden yaşamaya çalışırım...Hayata ve insanlara karşı gardım her bireyde  olması gerektiği kadardır fakat bunları bildiğim halde bir haksızlık gördüm mü tüm kimyam,dünyam altüst oluyor.  Daha fazlası olamaz derken daha fazlasının olması, yok artık dediklerinin köşe başlarında saf tutması temiz tutmaya çalıştığımız dünyamızın sınırlarını zorluyor.

    Anın mutluluğuyla yüksek sesle EVET dediklerimizi hiç haketmedikleri biçimde  yarı yolda bırakmalarımız vicdan dediğimiz olgunun en ilkel bireyden çok geliştiğimizi düşünürken bir gıdım bile yol almadığımızdan başka neyi kanıtlıyor...Vicdan sahibi olduk diğer türlerden ayrıldık derken gittiğimiz yön hayvan olmakla hayvansı olmak arasında sıkışıp kalmış gibi...
    
    Bazıları her öğün için artık avlanmak zorunda kalmayışımızın  , olduğumuz şey olmaya yetmediğini kaç yüzyıl sonra öğrenecek acaba? İşimiz zor...Yaşamak zor zanaat vesselam söylemleri bir yana, başkalarının özgüvenini yıkmadan önce sadece bir dakika insan olduğumuzu  hatırlasak yeter mi ? Yoksa gerçekten bu kadar komplike olamamaktan uzak mıyız ?

9 Kasım 2011 Çarşamba

ALMANYA'YA HOŞGELDİNİZ...

          Babası Türk Annesi Alman altı yaşındaki Cenk'in kim olduğuna dair yaşadığı anlam kargaşası üzerine kurulu film, geçmiş ve günümüz arasında gidip gelmelerle anlatıyor hikayeyi...Benzer pekçok film izledim ve içlerinde hikayesi en iyi oturmuş filmin bu olduğunu düşünüyorum...
         
              Nasıl geldiler , neler yaşadılar,nasıl alıştılar...Bunları bilmek istiyor küçük torun Cenk...Çünkü okul takımında Türk çocukları tarafından Türkçe bilmediği için Türk olarak , Alman çocukları arasında da Türk olduğu için Alman olarak  kabul görmüyor. 
      Hangisiyim diye soruyor ve hikaye böylece büyük torun Canan tarafından yer yer dedemiz yani Almanya'ya göç eden ikinci nesil işçi Hüseyin tarafından tamamlanarak küçük torun Cenk'e  anlatılıyor..


        Hüseyin dede ve babaannenin evinde yapılan bir toplantıda memleketinde aldığı ev ve arsa için hep birlikte Türkiye'ye yolculuğa çıkmayı ve köklerini hatırlamaları için bunu yapmayı rica ediyor çocuklarından...
        Önyargılar ve isteksizlikle başlayan bu seyahat ailenin kendini sorgulama sürecine girmesini sağlıyor...





            Film benim için bu sorgulama süreciyle beraber tadından yenmeyecek bir kıvama geldi ve bittiğinde çok etkilendim...Herkesin içinde biryerine dokunacak bir detay mutlaka bulacağını düşündüğüm bu filmde dikkatimi çeken Alman oyuncu sayısının Türk oyuncu sayısından çok fazla olmasıydı...Bakış açısı ve anlatımıyla gördüm ki,  bir anlamda bu kargaşayı sadece türkler değil  Alman  bir kitle de yaşamış ve halen yaşamaktaydı...

        Yazımı okuyan herkese anlaşıldığı üzere bu filmi mutlaka tavsiye ediyorum...Çünkü bizi anlatıyor...İyi seyirler...