26 Şubat 2012 Pazar

GECİKMİŞ BİR MİM YAZISI ....

Deeptone  adlı blog komşum beni haftalar önce mimlemişti, bu hatfa o kadar yoğundu ki anca elim değdi ve   onun daha önceki mimlemelerini yapamamış olmanın verdiği huzursuzlukla geç de olsa en sonunda yazıyorum galiba...

1. En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın vb.
Neleri sevmem ki...Herşeyi severim ama başlık olarak girmem lazımsa ; kocacım,ailem,kedilerim,kitaplarım, çiçek böcek,  ağaç, deniz, fotoğraf makinem, örgü şişlerim ve iplerim, yemek yapmak ve yemek, renkli kalemlerim, sinema, yabancı diziler, Güney Kore uzantılı herşey, seyahat, ayakkabı alışverişi, dolabın silme içecekle dolu olması, dolabın silme sebzeyle dolu olması, bazen yemek yapmak zorunda olmamak, tatiiiiilllll,  işimin gerektirdiği şeyleri sorunsuz yapabilmek, aylak aylak yürümek ooooooo uzar gider böyle....


2. Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?

İşim, fotoğraflarla ilgili herşey, blogsal şeyler, ne izlesek işleri ...



3. En sevdiğin filmler nelerdir?


Pride and Prejudice, Cast Awat On The Moon, Holiday ve bir dolu film daha....

4. Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur?

Rengarenk bardaklar ve balkonum için mevsimlik çiçekler bu ay almayı planlaklarım...Sene bazında bakacak olursak dikiş makinası idi ve sağolsun eşimcim aldı ama gözüm doymadı şimdi de balıkgözü bir objektifin hayalini kurmaktayım...

5. Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar? 3 tane.

- Baek Sae Eun Feat ASHGRAY - Shade Of Separation
- Kayahan-Sensiz Olmaz Ki
- Yasmin Levy - Una Noche Mas

İşte böyle...Bende okuyan herkesi mimledim efendim...

19 Şubat 2012 Pazar

OLUMSUZ RUH HALİNDEN ÇIKMA YAZISI...


Kelimeler başlığıyla bir önceki yazımda paylaştığım Oğuz Atay'a ait cümle aslında hayatın ve insan ilişkilerinin kısa bir tanımı aslında...Değişmeyen tek gerçek var, ne yaparsak yapalım "kanıyoruz" ... Ya sevdiklerimize fazla güvenden oluyor ya da hiç güvenmemekten...

Gerek etrafımda biten evliliklerden, gerekse karşısındakinin güvenini yıkıp yerle bir edip hala haklı olduğunu düşünen insan artıklarından olacak fazlasıyla hassas bir dönemden geçmekteyim...Sahip olduklarımı kaybetme korkusu bu hassasiyetime gerekli ama gereksiz çıkışlar ekleyip herşeyi yıkık dökük bir hale getirse de bazen, zamana bırakıp toparlanmaya çalışıyorum...

Eşimin yeni iş yerine taşınma ve ekipmanlarını kurmakla uğraşıyor olması tek başıma vakit geçirme yüzdemin fazlasıyla artmasınında bu duruma olumsuz bir etkisi yok değil...

Ya da çok sevdiğim kar bunalttı beni bilmiyorum...Artık üzerimdeki ağırlık gitsin istiyorum...

İçimden herşey mükemmelmiş gibi yazı yazmak dahi gelmedi son birkaç gündür...Takip ettiğim blogları gezip, paylaşılanları okudum sadece ... Bir de(klasik) fotoğraf makineme yüklendim bol bol...Kadrajda olanı değilde içimde birikenleri gösterecekmiş gibi...Göstermedi tabi ama göstermediği de iyi oldu...

Keşke içimde olanlarda böyle güzel olsa deyip çıkalım bu moddan...

Konuyu değiştirelim...


Yukarıdaki sümbül geçen sene aldığım soğanlardan biri...Yavru soğandı ve çok sabırsız çıktı...Daha dalları tam uzamadan çiçekleri açtı...Dehşet güzel kokuyor...Diğer sümbülü bu sene aldım.. Kokusu yok, sadece görüntüsü var ve çok çabuk soluyor...Bizim kızlar rahat bırakmadı dallarını kemirdiler...Çocukluğumda yayladaki bahçemizde olurdu bunlardan, yabani sümbül derlerdi...

Annemi de özledim sanırım...Sanmam hatta özledim...Dizlerinden ameliyat olacak yaza doğru...Aklım onda...O zamana kalmadan dayanamayıp gidip göreceğim sanırım...

Aşağıdaki motifleri de onun için örüyorum, birleştirilip battaniye halini alacak...Bir an önce bitirip göndereceğim dizlerine örtmesi için...


Havadan şikayetleniyorum ya, ruh halimi ona buluyorum falan, uzanmış kitap okurken gözüme gözüme giren akşam güneşi umutlandırdı beni...Anneannem gün ardına baktı yarın hava açık olacak derdi güneş böylesine kızıl battığında...Umarım dediği gibi olur da bugün numunelik değildir, bahar geliyordur artık...
Mutfağıma vuran güneşi çektim okuduğum kitabı bile bıraktım üşenmedim hiç...Üşenmem ki...

Kim görmüş üşendiğimi :P


Bir de aşağıdaki insan formundan çıkmış da kedi formuna girmiş gibi dolanan yaratıklar var...Girdiğiniz modu dedektörleri sayesinde hemen kavrayıp ayağını ona göre denk alıp ne zaman sokulup ne zaman uzak duracaklarını iyi bilen cinsinden...


Bakmayın, öyle uzak duruyormuş gibiler ama kitabımı yada örgümü elime aldığımda ikisinin de kafasına bir insan sevgisi üşüşüyor ki sormayın...İki kişilik koltukta (evde hep bize o düşüyor) üç kişi halindeyiz...Biri en sıkışık yere kıvrılıp yatıyor, diğerininse o cüsseyle ne mümkün sıkışması...En rahat yatacağı neresi varsa teklifsiz yerleşiyor...
İşte böyle efendim...Bu olumsuz ruh halinden çıkma yazısı işe yarar da umarım normale dönerim...Ya da bu lafa sadece hayalmiş der gülüp geçerim ...

Zamana bıraktık
ve 
yazıyı bitirdik...

14 Şubat 2012 Salı

KELİMELER...

 
Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler;
Ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır...
[ O.Atay ]
 

7 Şubat 2012 Salı

YENİ KİPAPLARIM ...


Ufak yaşta okumuşum efendim...O gün bugündür okuyorum...

Bunlar da kitap diyemeyip kipap dediğim günlerden kalma ilk kitaplarım...Boyuma göre biraz büyükler kabul ediyorum ama usanmadan sıkılmadan içindeki resimlere bakar,beğendiğim resimlerin altındaki ansiklopedik yazıları okurdum...Ulubatlı Hasan'ın kim olduğunu bildiğim yıllar yazmayı söktüğüm yıllara denk geliyor haliyle...



Neden Niçin? Kim Kimdir ? Ne Nerededir ? Bu Nasıl Çalışır? Ne olacağım? Bugün Ne Oldu? Söyle Nasıl? Bu Nedir?

En çok Kim Kimdir? cildini okurdum ve yukarıdaki halinden de belli, lime lime olduğu ... 

Ankara'da üniversite okuyan abiciğimin hediyesiydi ve ciltlerini elden geçirtip ömrüm boyunca saklayacağım...


Neyse efendim...Bu kadar nostalji yeter :) Gelelim günümüz kipaplarına...

BBC dizilerinden etkilenmiş olacağım ki o döneme ait kurguların olduğu kitaplar okumak istedim ve araştırmalarım sonucunda Julia Quinn'in çok övüldüğünü gördüm...yenisayfa.com'daki indirimli hallerini de görünce dayanamadım sipariş verdim...

Kitap okuyanlar maymun iştahlıdır...Okunmamış kitapları varken bile kitap alırlar...Ben de onlardanım...Bunlar da yeni siparişlerim...



Romantik takılacağım bir dönem beni bekliyor galiba ama değeceğini düşünüyorum...


Koliden çıkan ayıraçlardan birkaçını da fotoğrafladım ama bir ayıraçtan nerdeyse on'ar tane göndermişler...Belki bir projede değerlendiririm fazlasını...


Bunlar da canım arkadaşımız Bırcı'nın (biz öyle diyoruz) kocacığımın yeni  işyerine aldığı kupalar...Ama ben  el koydum...Bu kitapları okurken kahve içeceğim ...
(Okursa bu yazıyı diye hıh :P )


Veee  son atkımı da bitirdim ve püsküller ekledim...Kahveyle pembe ip karıştırttım yün dükkanında...Misina şişle halka şeklinde dikişsiz olarak ördüm...Üç Sıra ters, üç sıra düz...İki günde bitirdim ama paylaşmak yeni kısmet oldu...Biraz tüğ bırakıyor o nedenle  internetten okuduğum buzluk yöntemini deneyeceğim...

Her telden bir yazı oldu ama idare edin :P 


6 Şubat 2012 Pazartesi

ŞAHANE HATALAR






Dün akşam itibari ile kitaba başlamış bulunmaktayım...Başa dönmemeniz, dolayısıyla not tutmadan okumanız mümkün değil efendim ...Ki bence hata yapmadan kitabı bitirebilen biri varsa kitabı falan bıraksın , peygamberliğini ilan edip cemaatini kursun...



Yaptığınız her denemenin sonunda ölüyorsunuz bir kere bu bir...

Şu ana kadar  yapabildiğim, iki lezbiyen ilişkiye girmek 74 yaşında kuş gribinden ölmek ve   biri töre sonucu,biri de hippiler tarafından kürekle öldürülmekti. 

Diyeceğim o ki ilk bölümde karşınıza çıkan yol ayrımında benim gibi koleje değil de dünyayı dolaşmaya giderseniz ölmemeniz mucize anacım, ben bunu anladım...Ne demek istiyor yani paşa paşa okuluna git, dünyayı dolaşırsan başına gelmeyen kalmaz, ya lezbiyen olursun ya da ölürsün mü? 

Ayrıca yaptığınız seçimden dolayı sürekli kötü şeylere sürüklemeye çalışır bir durumu var çünkü asıl tercih konusu olacak şeyleri tercih kapsamından çıkarıp dayatmaya dönüştürmüş ve başınıza gelen kötü durumlar bunlarla doğrudan ilintili...
Yeni Zelanda'ya bir adamın peşine takılıp gidebilirim ama orada ondan umduğumu bulamayınca ne yapacağım bana kalmalı mesela ; ama kitapta başka adamlarla tek gecelik ilişkiler yaşayıp, onun ölümüyle orada yaşayıp,yaşlanıp kuş gribinden ölüyorum...

Hadi canım sende ....Gülerler adama...Ki güldüm ...



Genel anlamda benim gibi didik didik edip okumayı seven biri için kitabın tarzı huzursuz edici bu arada ...Ya okumadığım bölümler olursa sıkıntısı baş göstermiş durumda...

Bunu engellemek için oluşturduğum tabloda okuduğum bölümleri işaretliyorum...

Bakalım kitap bitecek mi? 

2 Şubat 2012 Perşembe

49 DAYS...

Her izleyenin çok güzel diye övdüğü ama uzun zamandır arşivimde bekleyen  yirmi bölümden olaşan 49 Days dizisini bitirdim efendim dün akşam.
Ölümden sonraki hayata ve ruhların ortalarda dolandığına inanan biri değilimdir.Bence beden bittimi ruh tanrıya geri öner, ölüm sonsuz bir uyku halidir bana göre .
Böyle olmadığını düşünenlere elbet lafım yok ama fazlasıyla safsata fazlasıyla batıl inanç pompalayan bir bakış açısı olduğunu düşünmekteyim...Tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi oralarda da budizmin ve yeniden dirilmenin yaygın olduğu ,konfiçyüsyanizmin etkisinde kalmış ülkelerle onlara yakın ülkelerde bu tür efsaneler çok yaygın...
Bilirsiniz bizde de şamanizmden kalma inanışlar çoktur, ölünün arkasından ruhu  gelecek diye ışıkları açık bırakırlar,kırk gün ve elliiki gün yemeği yaparlar.Mezarına gidildiğini gördüğüne dair inanışlar vardır...Hatta ve hatta şamanizm o kadar yerleşmiştir ki ülkemizde tek tanrılı bir dine inanıldığı halde şamanizm adetlerini bu inanışla birleştirip dualar okunur...
Bu ölüm sonrası etkinliklerin hepsi aslında Şamanizmden yani göçle birlikte Orta Asya'dan gelmiştir.


   Gelelim dizimize
Dizi kaza sonucu beyin ölümü gerçekleşmiş bir kadının  ruhunun  bedeninden çıkıp başka bir bedeni kullanarak , yaşama dönüşü için gerekli olan  "muhteşem saflıktaki" üç gözyaşı damlasını bulmaya çalışmasını anlatıyor...

  
Kızımızın üç damla gözyaşına ihtiyacı var  ve  49 günde bulması lazım...
Fakat zannettiği kadar kolay olacak mı?
 
Hepimiz etrafımızda çok sevildiğimizi , en yakınlarımızın bile bizim için koşulsuz gözyaşı dökeceğini düşünürüz. Tıpkı Ji-Hyun gibi...Dünyayı kendi gibi iyi niyetli zanneden genç kızımız işinin çok kolay olacağını zannederken etrafında nasıl oyunların döndüğünü anlaması çok zaman almıyor...

Bu gözyaşı toplama sürecinde kendisine kılavuzluk eden ruh bekçisi birinin bedenini kullanması gerektiğini söyleyip geçirdiği kazaya sebebiyet veren, başından geçenler yüzünden hayatla bağlantısını kesmiş  Lee-Kyung'u işaret ediyor.


Kullanıldığından habersiz gece işinde çalışmaya devam eden Lee-Kyung'un bedenine yerleşen kızımız  gündüz de bu farklı görüntüsüyle   bir arkadaşının restoranında çalışmaya başlar ve hayatında oturduğunu zannettiği her tuğlanın teker teker düşmesiyle büyük bir umutsuzluğa kapılır ...


İçinde çok fazla boşluk olduğunu zannettiğiniz dizide, geri dönüşlerle   soruları yanıtlama işini oldukça güzel başarmışlardı...Dibine kadar dram gibi duran dizinin içinde nerdeyse her sahnenin içinde  bir gülümseme saklıydı ve en önemlisi  her karakterin geleceği o kadar belirsizdi ki her an başka biryere savrulup başka şekilde sonlanacağını düşündürtebiliyordu size...
Bu durum sonunun tahmin edilebilirliğini  azalttığı gibi 
bıkıp,sıkılmanızı engelliyordu...


 Daha anlatmak istediğim şeyler var ama okuyacak birini, izlerken  bu tahmin edilebilirlikten uzaklaştırmak adına kendimi tutup daha fazla olaylardan bahsetmeyeceğim...


Bunun dışında Lee-Kyung karakterini canlandıran Lee Yo-Won'u çok severim ve  bir ay önce başladığım ve son dört bölümüne gelince dramdan gerim gerim gerildiğim için bitirmeyi ertelediğim Bad Love dizisinde de çok başarılı... Bir de izleyenler anlam veremeyebilir ama kızımızın nişanlışı rolündeki Bae Soo-bin'i de dizide çok beğendim ve sonu başka olsun isterdim.

İşte böyle, dizi anlatıldığı gibi güzel bir diziydi ve ne zaman ne olacağı belli olmadığı için sizi ekran başında sıkmadan tutuyor bu nedenle kesinlikle tavsiye ederim...

Bu da tanıtım fragmanı efendim


İyi seyirler...

Bu da en beğendiğim sahneler...Kötü adam mı seviyorum ne ?