3 Eylül 2014 Çarşamba

I NEED ROMANCE 3

Her ne kadar eskisi kadar blogda paylaşmasamda Uzak Doğu yapımlarını izlemeye 
devam.

Gerek güncel yapımları gerekse önceki yılların dikkat çeken yapımlarını fırsat buldukça izlemeye çalışıyorum. İki gün önce onaltı bölümlük "I Need Romance 3" dizisine başlamıştım ve az önce bitirdim.
I Need Romance serisinin üçünü de izlemiş oldum böylece. ilkini beğenmemiş fakat kablo tv için çeklidiğinden diğer dramlara göre kadın erkek ilişkilerine bakış açısı ve ergen tavırlardan uzak oluşu hoşuma gitmişti sadece.Bu nedenle ilkini referans alıp diğerlerine şans vermemezlik etmedim.Hatta üçüncüsünü ikincisinden fazla merak ettiğim halde farklı konuları işleselerde sırayı bozmak istemediğim için kurala uyup bir hafta önce ikincisini sonra da dediğim gibi üçüncüsünü izledim.
İzledikten sonra kim yönetmiş senaristi kim falan diye araştırırken son ikisinin yönetmenleri aynı olduğu halde,ikincisini üçüncü kadar beğenmedim,
sanırım oyuncuların kimyalarının birbiriyle tutmasıyla alakalı bir durum.Neyse gelelim diziye.

Başlamadan önce uyarayım.

Dikkat dikkat, bu bir "Shing Shing" ve "Tatlı Patates" hikayesidir!




İşkolik annesi sebebiyle bakıcıda büyüyen bir adet Tatlı Patatesimiz (TP)var efendim.Bu TP'in bakıcısının kızı da Shing Shing (SS) olmaktadır ki,bakıcı annesinden daha çok TP ile ilgilenmekte ve aradaki altı yaşlık azıcık farka rağmen aileden görmediği yakınlığı TP'e vermektedir.



Tatlı Patates işkolik annesi ile birlikte (klasik hikaye) Amerika'ya yerleşir ve oradaki mutsuzluğu sebebiyle girdiği bunlımdan çıkması gerektiğini farkedip en mutlu olduğu anlara yani Shing Shing'in yanına dönmeye karar verir.

Aradan onyedi yıl geçmiş ve Shing Shing'in köprüsünün altından akan suların haddi hesabı yoktur. Pozitif düşünen ve duyguları önemseyip TP'e kılavuzluk eden kız gitmiş soğuk ve bencil olmayı öğrenmiş zor bir kadın gelmiştir.


TP, SS'in tüm itirazlarına rağmen SS'in annesinin de desteği ile döneceğine söz verdiği çocukluk idolü aşık olduğu Shing Shing'in evine yerleşir ve onu eski duyarlı kadın haline çevirme çabasına girişir.
Devamını siz düşünün, ikinci adam ikinci kadın ve kendi hayatlarında kavrulan iş arkadaşlarının hikayeleri ile devam eder gider dizi. 

 
Dizinin müziklerinin çoğu oldukça başarılıydı ve TP'imiz dizide hit şarkılar yapmış bir müzisyen olduğu için sık sık dinledik. En çok aşağıda videosunu paylaştığım ilişkinin akıbetine de gönderme yapan ve adı sıklıkla geçen  "Now and Forever" adlı şarkıyı beğendim. 



Bu arada sözerime son verirken belirtmek isterim,Shing Shing'imiz Savcı Prenses dizisindeki savcı kızımızmış ve ben o diziyi de çok beğenmiştim. 


Bunlardan başka dizisini yada filmini izlemedim fakat gördüklerime göre oyunculuğu oldukça başarılı buldum.

İzlemek izleyenler için fazla spoiler vermemeye çalıştım ve seyir konusunda tereddütü olanlara tavsiye ederim.

İYİ SEYİRLER OLSUN EFENDİM.

29 Ağustos 2014 Cuma

ÇİÇEK,TOSPA,İĞNE VE ŞİŞ...

Herkese tekrardan selamlar 
Üzerimdeki ölü toprağını atmak bugüne kısmetmiş.  
Klasik bayram selamlaşmaları gibi nasılsınız efendim,çoluk çocuk nasıllar diye sorup bir sonraki okuyucuya aynılarını sanki ilk ona soruyormuşum edasıyla tekrarlamak; arkasından çikolataların en güzelini,kolonyaların en misini ikram etmek istiyorum izninizle.
E hala beni okuyan varsa daha fazlasını hakediyor,tepsi tesi börek yapıp göndersem,baklava bile açsam az gelir yani :D


İlk defa okuyanlar varsa da  hoşgeldiler.
 

Beni soracak olursanız efendim,artık çalışmaya başlasam fena olmayacak ile çalışma hayatındaki pek sevgili sorunlu insanları hatırlayıp bir tane daha mı doğursam arasında gidip gelmekyetim. 
Şaka şaka İkinci mi? Tövbeeeee. 
Artık çalışmak istiyorum. 
Annem "Ben üç tane arka arkaya büyüttüm ne var, büyür gider" demişti ama 
 laf aramızda çocuk, "Büyür gider." durumundan çok öte birşeymiş. 
Kazara hamile kalanlar ve torun sevdasından yanan kaynanaların uydurduğu bir safsatadan ibaret olsa gerek.
Biz yedik,siz yemeyiniz efenim.
Bakmayın böyle dediğime,karga yavrusu şahinden hallice oğlumdan çok memnunum aslında ama en zor zamanlarımız olduğunu bildiğimizden idare etmeye çalışıyoruz. 
Yatağa yatınca,bugünüde kazasız belasız atlattık günlerimiz,tahminimizce (uzmanların yalancısıyız) eliyle gösterdiği değil,istiyorum dediği günlerde son bulacak.

İNŞALLAH :D

An itibari ile 22. ayımızı doldurduk.
Evet evet doğru bildiniz,Cem Yılmaz'ın hasta refakatçi empatisi söylemindeki gibi biz de doldurduk.
Kolay değil ki anne ve babalıktaki yirminci ayımız doldu.
Kitabı yok okulu yok ama sürekli öğrencisiniz.
Asla bitmeyecek ve cumartesi olacak öğlene kadar uyuyacağım umudunuz zaten çoktaaaan küle döndü haberiniz olsun :D
İşte meşhur tosbaaaaamız :D 
Bahardan


Fotoğraflardan da anlaşılacağı gibi örgü örsem deyip başlamalar ve bir kenara atıp ite kaka bitirmeler ile hevesle girişilip ekilen ve allaha emanet büyüyen çiçek muhabbetine devam :D 
Bunlar geçen bahar açan sümbüllerim ,lalelerim,nergislerim ve frezyalarım , övünerek söyleyebilirim ki hepsi dehşet güzel açtılar
 ve bu sene daha da çok abartacağım çünkü hibrit olmadıkları için özellikle pembeler deli gibi tohum verdi. 

Saksılar oğlumun mama kutuları, eskitme tekniğiyle boyadımve gördüm ki parlak yüzey astarı ile evrim geçirtemeyeceğiniz metal,plastik ve cam malzeme dünya üzerinde yokmuş ve bir delili de  bu çalışmalar.


Geçen baharın fotoğraflarını paylaşmak istedim çünkü bu güzellikleri paylaşmak uzun zamandır aklımda varken ve şu meretin başına sık oturuyor olmama rağmen bir üşengeçlik,bir üşengeçlik yazamadım bu yazıyı bir türlü. 

Renkleri gördükçe şimdi bile bu güzelliklere hayran olamadan geçemiyorum. Soğanlarını  zengarden adlı siteden aldım. Bu siteden çok fazla alışveriş yaptım ve memnun kalmadığım tohum neredeyse yok gibi. Başta  daha toprağın içinden çıkar çıkmaz  açmaya başlayan çiçekler beni korkutmuştu ama sonradan öyle bir boy attılar ki çubuğa bağlamak zorunda kaldıklarım oldu üstelik çiçekleri de çok uzun zaman dayandı.


İçlerinde kokmayan sadece yukarıdaki sarı nergislerdi ama onların güzelliği kokusuz olmalarını unutturdu diyebilirim.

Mersin'de adına arpa çiçeği denilen ve soğanı her sene inanılmayacak kadar çok çoğalan frezyalarım aslında rengarenkti ama nedense sadece bunu fotoğraflamışım. 


Ve çiğdemlerim. Kuduruk dört ayaklı kızlarım yeşil yapraklarını rahat bırakmadığı için uyuz uyuz oldular ama seneye daha korunaklı geniş saksılara ekeceğim ve çoğaldıklarını da hesaba katarsak keyfini daha uzun süreceğim. 


Bu mis kokulu güzelliklerin karşısına geçip kafa dağıtmak için örgü ritüeli yapmadan da olmaz desem de bakmayın efendim kendime o kadar çok uğraşı ve angarya çıkarıyorum ki nisanda başladığım bu oğluş hırkasını daha geçenlerde bitirdim ve fotoğraflamaya üşenmekten sanırım onu da seneye yaza anca paylaşırım. 


Şimdi yukarıdaki örgü fotosundan sonra bu kanaviçe çanta ne alaka diyebilirsiniz diye size uzuuuun bir açıklamayı boynumun borcu bilirim sayın okuyucu :D 

Bu çanta benim ilk elişim :D Eskiden  hanımlar ev gezmelerine giderken yanlarında süslü elişi çantaları götürürlerdi. Annem de kendine bu çantayı yaparken heveslenip yardım etmiştim. Motiflerin çoğunu ben yaptım fakat annem birleştirdi astarladı. O zamanlar 8-9 yaşlarında olduğumu varsayarsak çantanın yaşı 25 falan oluyor ki; annemlerin evde dolabın bir köşesinde  bulup mutluluktan delirince "Ben kullanmıyorum ,alabilirsin ama napacaksın o eski şeyi" dediğinde dünyalar benim oldu.
Paşa dedemden yalı kalmış gibi sevindim inanın :D

O yaşlardaki kanaviçe deneyimim sebebiyle bu uğraşı da ayrı seviyorum ama çok büyük ve aylar süren işler bunda da  herzaman olduğu gibi bana göre değilmiş anladım.

Elimde iki adet uğraştırıcı model var. Bitsinler diye gaza gelip elime alınca değiş değiş yapması zevkli oluyor da benim gibi yerli değil de yabancı dizileri takip edenler için zor oluyor. Her deliğe batarken dikkat ederken altyazılar kaçıyor,altyazılar kaçmasın dersen de yanlış yapıp hadi sök bakalım. Örgü öyle mi :D 

Ben daha başlarındayken çekmiştim fotoğrafını, şu an sona yaklaşmış sayılırım. 

Neyse Kanaviçe Sayı 31 sayısındaki kırlent oluyor kendileri ve aşağıdaki resimde görebilirsiniz.

Bitirip kumaşlayınca (ki inşallah becerebilirim) büyük bir zevkle fotoğraflayıp parçalayacağım :D 

Satırlarıma son verirken hepinizi sevgiyle kucaklarım efendim :D 


İyi ki buradasınız ve bu yazımı okudunuz. E bir kucalamayı hakettiniz :D 


16 Ocak 2014 Perşembe

KOLEKSİYON DÜKKANI AÇIYORUM

Selamlar
Koleksiyon insanı oldum resmen :D
Aşağıdakiler fincan ve kupa koleksiyonuma eklediğim son parçalar. 

Bunlar haricinde arkadaşlarımın getirdiği ya da bizim gittiğimiz seyahatlerden getirdiğimiz iki düzineye yakın parçam oldu ve her meraklısı gibi ben de daha fazla olsun istiyorum.

Sadece fincan değil pasta tabağı biriktirmeye da başlayacağım yakında; bana mutluluk veren herşeyi sevdiklerimle paylaşmaktan da mutluluk duyuyorum bu nedenle  bu biriktirdiklerimi bir dolapta saklamak yerine kullanmak, misafirlerime gününe, moduma ve konsepte göre bunlarla servis yapmak istiyorum. 

Benim gibi bu materyallere meraklı çok insan var mı yok mu bilmiyorum ama blog kullanıcılar arasında gördüğüm alıntılardan meraklıları olduğunu tahmin ediyorum.

Fincan ve tabakları bizde yurtdışında olduğu gibi  tek tek satmıyorlar, altışar  edinmek  de malesef ki çok külfetli ve ciddi bir dolap potansiyeli gerektiriyor.Bu yüzden istediklerimi alamıyorum diye eşime şikayetlenirken o da senin gibi birileri varsa sen satın al tek almak isteyenlere birim adedi ne kadara geliyorsa kargoyu da ekle  sat dedi. Bu fikir benimde aklıma gelse de uğraşabilir miyim acaba diye cesaret edememiştim.

 Ve bu fikri hayata geçirmeye karar vermiş bulunmaktayım


Öncelikle her nekadar yapmaya hakkım olsa da bu yaptığımdan kar amacı gütmeyeceğim. Bu nedenle bana fiyatı şu kadar ama şurada tamamına şu kadar istiyorlar gibi bir yanıtla gelmeyin. Aldığın zaman ve yerle bağlantılı olarak fiyatların değişiklik gösterebileceğini hepimiz biliyoruz.


Sizin de elinizde benzer ürünler olduğunda takas yapabiliriz.

Ürünler çoğunlukla vintage görünüme sahip, dönem modasını çağrıştıracak klasik görünüme sahip ürünler olacak. modern çizgilere sahip ürünlere pek merakım yok.


Elbette ikili almak istediğinizde iki adet satılabilecek.


Satışı yapılacak ürünlerin ekleneceği blog Penguenin Dükkanı adlı diğer bloğum olacak.

Satın alma ya da benzer herhani bir teklifle gelecekseniz mail adresim

Şimdilik hoşçakalın. elimdeki ürünleri en kısa sürede paylaşacağım.

19 Ekim 2013 Cumartesi

SONBAHAR GELMİŞ HOŞ GELMİŞ...

Bu yazının taslağında,bahar gelmiş hoş gelmişti başlık ama  sonbaharda bitirmek kısmet oldu...
Ve dikkat bol fotoğraflı ve uzun bir yazı olacak...
Hala bloğumu okuyan var mı bilmiyorum ama şayet yazıyı okuyorsanız "bu  tembel size çok teşekkür ediyor."
Totale baktığımda bu geçen süre içerisinde çocuk büyütmenin tüm zamanı almasının dışında bulduğum boş vakitlerde en çok balkonla ilgilenmişim...
 

 Her sene olduğu gibi bu sene de mevsim çiçeklerinin fidelerini seralardan giderek ve yeşilliklerin tohumlarını da internetten itina ile sipariş edip balkonumu renklendirdim.
Evin yanındaki koca ceviz yapraklanana kadar sürüyor bu saltanat. Sonra o cevizin yaydığı sülfür benim çiçeklerimi ve yeşilliklerimi kurutuyor.
Maydonozum,kekiğim,nanem dereotum ve fesleğenim oğluşumun yemeklerine bir müddet taze taze konulup sonra kurudular ve artık bahçeli bir evde yaşamak kısmet olana kadar bu hevesden vazgeçtim.
 

Oysa Göztepe Parkı'ndaki lalelerin hiç böyle bir derdi yoktu. Tek düşmanları ısınınan havalardı...
Bu güzelim çiçek soğanlarını havalar ısınınca söküp parkın kapılarına bıraktılar çöp torbalarıyla. Çöpe gideceklerdi sizin anlayacağınız ama civardaki vatandaş buna razı olmadı :D
Bu sene birilerinin evinde bol bol bu çiçeklerden açacak gibi ; hibrit tohum değillerse...


Bense havalar ısındığında daha dayanıklı çiçekler ekme telaşına düştüm yeniden :D Zekeriyaköydeki bir seradan  ablamlardan dönüşte bir sürü balıkağzı ve adını bilmediğim rengarenk bodur çiçekler aldım. Sonra oğluşumun biten mama kutularını eskitme tekniğiyle boyayıp altlarını delip saksı yaptım...
O çiçeklere ne mi oldu? Cevizin gölgesinde ölüyor dediğim çiçeklerden sonra bu çiçekler aldıkları kıytırık güneş ışığından kurudular. Susuzluktan da kuruduklarına dair şüphelerim var aslında çünkü balkonum oldukları yerde sulandıklarında suyu aşağıya veren bir şekilde  yapıldığı için onca saksıyı sulamak çok zahmetli...haliyle sık sık sulayamadım.
İki alt komşumuz damlayan sulardan çok şikayetçiymiş apartmandan izin almadan kapattırdığı balkonunun camları kirleniyormuş diye inci gibi bir yazıyla yazdığı bir notu kapıma bırakmış. "Yaşlı bir kadınım hergün cam silemem zaten balkonu da toz olduğu için kapattırdım" demiş.Üst kat komşumuz ve alt kat komşumuz da foşur foşur sularken onlarınkinde tabak var seninkinde yok o çiçekleri balkon demirlerinden indir ve tabak koy altllarına diye tutturdu. Beni ne zaman görse söylüyor..
Balkonunu kapattırıp oraya eşya yığan, doğru ne olursa olsun kendi ne söylerse ondan asla vazgeçmeyen insanları anlamıyorum. Hele seksen yaşında bir kadının cam silme derdini hiç anlamıyorum. Hele hele tencere tava çaldığımız o direniş günlerinde tava çalmaya çıkıp pencere pervazını silmeden içeriye girmeyen seksen yaşında bir kadını hiç mi hiç anlamıyorum.
28 tane saksıyı içeriye mutfağa getirip lavaboda sulayıp suyu süzüldükten sonra yerine taşıyan ya da  tüm çicekleri balkon zeminine indirip kova kova su taşıyarak sulayıp yerine yerleştiren ve  iki saat süren bu işlemden sonra gecenin üçünde balkon yıkayan bir deli gördüyseniz o benim ve sorumlusu bu temizlik hastası muhtemelen mezarına da yaprakları dökülür kirletir diye çiçek ektirmeyecek teyzedir... 

Hoş kim kimden önce gider bilinmez bakarsınız benim mezarıma gelip çiçek eker :P
Ama Allah korusun öyle birşey olursa teyze çiçeğin altına tabak koy demezsem namerdim :P
Velhasıl kelam çok çiçek ekmiş çok uzun saatler sulamışım peki başka neler yapmışım :D


Bu mama kutularını boyamayı ilham yoluyla öğrenemediğimiz içindir ki Atöyle Curcuna'da gittiğim  Lütfiye Şahin Saka'nın verdiği Fırınlamadan Seramik Boyama Kursunda nasıl yapılacaklarına dair fikir aldım ve uygulamalı bir çalışmadan sonra çeşit çeşit boyadım.


Ben harala gürele öğrenmeye çalışırken maşallah oğluşum pusetinde kah uyudu kah uyandı ama hep usluydu ...Artık hayal oldu o günler çünkü artık adımlıyor ve arabamı ben süreceğim diye tutturmasına az kaldı...Maşallah maşallah...


Blog benim için şu geçen süre içinde kimler neler yapmış takip ettiğim bir sayfa oldu daha çok...Bol bol ilham aldım...
Bloğa yazmadıysak boş da durmadık :D
Balkon demirlerine silikonlamak için alıp boyadığım ve dokusunu Lütfiye Hanım'ın yaptığı kuşlarımın son halini fotoğraflamadım ve artık seneye yerlerine konduklarında bulup boyamayı düşündüğüm ahşap kuş eviyle birlikte fotoğraflar koyarım.
Yalanımı yesinler :P Bu hızla seneye mi koyarım artık sonraki seneye mi bilemedim :D


İki senedir moda olan kes-ör beni de etkisi altına aldı bu ilham gezmelerinden birinde...Eskiyen,modası geçen,olmayan kıyafetleri dikiş dikmek istiyorum,makine alırım değerlendiririm diye atamayan ben,bu kes-ör modasına baya materyal biriktirmişim.Halı bile örüyorlar ya ben de muhtemelen duvardan duvara halı bile çıkartırım.
Oğluşumun önce oturup sonra yere inmesiyle haliyle oyuncak potansiyelimiz artıyor ve kes-ör ile ona bir oyuncak sepeti ördüm.Son hali malum tembelliğimden fotoğraflanmadı :D


Çok da tembel değilim canım...Yaz günü verev atlı bile ördüm.Geçen kış başlamıştım yarım bekliyordu sıktım dişimi ve bitirdim, üstelik fotoğrafladım bile :D
Yukarıdaki çiçek de yeni hevesim..Kaktüs bahçesi yapacağım :P Taşa vursan yaşıyor kaktüsler :D
Şimdilik beş türüm var ama azimliyim az su isteyen,dayanıklı olan ve yerini sevdiğinde dünyanın en güzel çiçeklerini açan bu bitkilerden vazgeçmeyeceğim...Onlar benden vazgeçmezlerse elbet...
Buralarda olmaya devam etmek istiyorum...Bu yazı kendimi gaza getirmek için uzun tutuldu :D Umarım işe yarar....

Hadi size iyiiiii gunleeeeeerrrr :D

17 Ocak 2013 Perşembe

BAYRAM ŞEKERİ GİBİLERİM...

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba...
Her ne kadar bloga yazı eklemesemde kim neler yapıyor sürekli takipteydim...
İstirahate şartlanılmış sürekli uykuda bir hamilelikten sonra ; ufaklığın uykusunun da düzene girmemesi sebebiyle uyanık kaldığım saattler arttı haliyle günlerim uzamış oldu...

Bebekler çok çabuk büyür derlerdi de önemsememiş çok kıyafet almamıştım...Aslında az almamın bir sebebi de çabuk büyümeleri değil kafama göre ciciler bulamamamdır... Uçuk sarı,uçuk mavi,uçuk yeşilden gına geldi ilk alışveriş zamanlarında...
İnanın hamileyken pazardan aldığım ihraç fazlası tulumlar ve zıbınlar mağazalardan aldıklarımdan daha güzel kullanışlı ve kaliteli...Nitekim her güzel şey gibi kısa sürdü ve küçüldüler. 

Şimdi pazara da gidemediğim için internetten bakınıyorum zevkime göre cıvıl cıvıl birşeyler...Bu aşağıda gördüğünüz ceketin benzerini de bebişe kıyafet bakarken bir yabancı sitede gördüm, örebilir miyim acaba dedim, ipler zaten evde mevcuttu, annem bana yakadan başlamanın püf noktalarını telefonda anlattı ve başladım :D Sayılar biraz internettekilerden biraz da sök-ör yöntemiyle oturtuldu :D 

İşte netice :D 

Oğluşum zevkle dışarı çıkarken giyecek... Evde giymesi zor %75'i yün  bir ipten yapıldı...



Öyle çok sabır gerektiren uzun işlere gelemediğim için sevdim bu minik hırkalar mevzuunu ve yine önceden aldığım ihraç fazlası ince bir ipi iki kat yaparak aşağıdaki hırkayı bitirdim :D

İçinde uçuk pembeler morlar olsa da bu hırkayı oğluma giydiriciiiiiim efendim çünkü öyle renk takıntım yok...



Daha önce bahsettim mi bilmem, benden 17 yaş büyük anne yarım bir ablam var İstanbul'da. Karşıda Arıköy'de oturur...
Daha önce çalıştığım için haftasonları çok az görüşebiliyorduk ve sağolsun hamileliğimde çok destek oldu, hatta sahte doğum sancısı olayımızda (ki aslında gaz sancısıymış ama yok böyle bir ağrı kesin doğuruyorumdur dediğimde) yollarda korna çala çala beni hastaneye götürmüşlüğü bile var :D

Neyse :D geçenlerde ablam, yeğenim (kızı), Uzay ve ben, Uzayı görmeye geldikleri bir günde alışverişe çıktık :D
Aslında evde kapalı halime acıdılar da beni dışarı çıkardılar desem daha doğru olur...
Arada derede her zaman ip aldığım dükkana kaçtım ve bu cicileri aldım :D

Bazılarından kazak bazılarından bebe hırkası olacak...Bebişim rengarenk giyecek ve hatta belki internet üzerinden satışını bile yapabileceğimi söylüyorlar görüp beğenen arkadaşlarım...Tabi bunun için yaptıklarımı biraz daha özgün ve farklı bir tasarımlara dönüştürmem şart...



Elimde bunlardan başka başladığım ve bitirmek üzere olduğum örgülerim de var...Onları da en kısa sürede fotoğraflayıp eklemeyi düşünüyorum :D

Satış için bir blog daha açtım ve biraz ürün biriktirip bu işe girişmeyi düşünüyorum ...

Ciddi uğraş isteyeceğini düşündüğümden kendimi hazır hissetmeden harekete geçmeyi doğru bulmuyorum bu nedenle ileriki günler ne gösterecek bakalım...

4 Kasım 2012 Pazar

UZAY BEBEK ARAMIZDA...


     Bayramın üçüncü gecesi , öylesine ama herzamankinden farklı bir ağrı neticesinde hastanede aldık soluğu...Dediler doğum başlamış...Ama ben sancı çekmiyorum ki dedim...Az hissediyor olabilirsiniz ama sancılarınız oldukça şiddetli ve açıklık 1 cm geçmiş diye eklediler.(Malum erken doğum bekleniyordu ve zaten o gün olmasaydı birkaç gün sonra doktorum sezeryana almayı düşünüyordu)...Bir panik bir panik; doktorum tatil için Amerikadaydı ve ertesi gün gelecekti...

-Yerime bana güvendiğin kadar güvenebileceğim bir icapçı bıraktım bir aksiliğe karşı demişti ama iki gözüm iki çeşme girdim sezeryana "ben doktorumu istiyordum"...  Daha narkoza bile karar vermemiştik,belden aşağısımı uyuşturulacaktı yoksa tümden mi uyutacaklardı...Ameliyat masasında karar verdim...Bu kadar korkarken uyanık olmak istemiyordum...Zaten sezeryan istemiyordum ama plasentam yaşlanıp bebeği besleyemediği için oğluşum artık tehlikeye girebilirdi...Onlar nasıl hislerdi hatırlamak dahi istemiyorum...

Ve dediği gibi yapmış doktorum, kendi kadar iyi birini bırakmış...Onbeş dakikadan az zamanda bebeği alıp beni yarım saatte odaya çıkardılar...Canım çok acıyordu ama "O ilk anı" unutamıyorum :D O kadar küçük (şu an iki kilo) ve o kadar güzeldi ki tarifi imkansız...

Şimdi sarılık illetiyle uğraşıyoruz...35. haftanın içinde doğduğu için oğluşumuz %80lik dilimin içerisinde buldu kendini,sarılığa neden olan maddeyi vücudu ürettiği hızla atamadı...Fototerapi gördü iki gün hastanede...Allahtan elimden alıp küveze koymadılar ve bakımını bana bıraktılar.

O dikişlerle ve yorgunlukla oldukça zor oldu ama şu an kontrol altına alındı gibi...İki saatte anne sütüyle besleyerek  bilurubin atımını hızlandırmaya çalışıyoruz...

Kokusu, mimikleri, küçüklüğü, siniri :D herşeyi pek bir güzel...Daha bir saatten fazla uyuyamasamda her gözümü kapatışımda ve günde bu kapatışlar dört saati anca bulsa da  iyiki hayatımızda...

Göbeği düştü bugün hüngür hüngür ağladım...Ellerimin arasında anne karnından kalma bir bağ tutuyordum...Hamileliğim süresince madden varolan  ve doğum sonrasında kesilse bile kopması imkansız duygusal bir bağ...



İşte benim oğluşum Uzay...Nazar değer diye baskılar var fotoğrafını paylaşmama karşılar bizimkiler ama bu kadar küçük ve masum birşeye kötülük gelmesini isteyecek bir bakış düşünemiyorum ben...

Rabbim olmayanlara da versin, herkesin çocuğunu esirgesin ve oğlumu tüm kötü bakışlardan korusun...
 

27 Eylül 2012 Perşembe

KAPI SÜSÜMÜZ BİTTİ

Bir önceki yazımda adına karar verdiğimiz oğluşumuz için kapı süsü yaptığımı söylemiştim... En sonunda tamamladım ama ben de bittim :D
 

  Bloglarda keçe materyalllerle  bebek şekeri yapıp satan hanımara ciddi saygı duymaya başladım :D Aynı şeyden defalarca dikmek zor iş vesselam...
Dikmek sorun değilde sert ve kalıplı dursun diye iki kat dikmek için  çifter kestiğim tüm materyallerin diğerini de aynı yapmak pek zordu :P Nasıl beceriyorsam hep farklı oluyorlardı :D


Bitmiş hali budur ...  ve İsmide :D

 Neyse efendim adının Uzay olmasına karar verdik...Neşesi, huzuru, hayalgücü, yeteneği,kazancı, sağlığı, anneye,  babaya, insanlara, ve doğaya  sevgisi  :D sonsuz olsun umuduyla herkesin çoluğu çocuğu için aynı şeyleri umarak :D