29 Ağustos 2014 Cuma

ÇİÇEK,TOSPA,İĞNE VE ŞİŞ...

Herkese tekrardan selamlar 
Üzerimdeki ölü toprağını atmak bugüne kısmetmiş.  
Klasik bayram selamlaşmaları gibi nasılsınız efendim,çoluk çocuk nasıllar diye sorup bir sonraki okuyucuya aynılarını sanki ilk ona soruyormuşum edasıyla tekrarlamak; arkasından çikolataların en güzelini,kolonyaların en misini ikram etmek istiyorum izninizle.
E hala beni okuyan varsa daha fazlasını hakediyor,tepsi tesi börek yapıp göndersem,baklava bile açsam az gelir yani :D


İlk defa okuyanlar varsa da  hoşgeldiler.
 

Beni soracak olursanız efendim,artık çalışmaya başlasam fena olmayacak ile çalışma hayatındaki pek sevgili sorunlu insanları hatırlayıp bir tane daha mı doğursam arasında gidip gelmekyetim. 
Şaka şaka İkinci mi? Tövbeeeee. 
Artık çalışmak istiyorum. 
Annem "Ben üç tane arka arkaya büyüttüm ne var, büyür gider" demişti ama 
 laf aramızda çocuk, "Büyür gider." durumundan çok öte birşeymiş. 
Kazara hamile kalanlar ve torun sevdasından yanan kaynanaların uydurduğu bir safsatadan ibaret olsa gerek.
Biz yedik,siz yemeyiniz efenim.
Bakmayın böyle dediğime,karga yavrusu şahinden hallice oğlumdan çok memnunum aslında ama en zor zamanlarımız olduğunu bildiğimizden idare etmeye çalışıyoruz. 
Yatağa yatınca,bugünüde kazasız belasız atlattık günlerimiz,tahminimizce (uzmanların yalancısıyız) eliyle gösterdiği değil,istiyorum dediği günlerde son bulacak.

İNŞALLAH :D

An itibari ile 22. ayımızı doldurduk.
Evet evet doğru bildiniz,Cem Yılmaz'ın hasta refakatçi empatisi söylemindeki gibi biz de doldurduk.
Kolay değil ki anne ve babalıktaki yirminci ayımız doldu.
Kitabı yok okulu yok ama sürekli öğrencisiniz.
Asla bitmeyecek ve cumartesi olacak öğlene kadar uyuyacağım umudunuz zaten çoktaaaan küle döndü haberiniz olsun :D
İşte meşhur tosbaaaaamız :D 
Bahardan


Fotoğraflardan da anlaşılacağı gibi örgü örsem deyip başlamalar ve bir kenara atıp ite kaka bitirmeler ile hevesle girişilip ekilen ve allaha emanet büyüyen çiçek muhabbetine devam :D 
Bunlar geçen bahar açan sümbüllerim ,lalelerim,nergislerim ve frezyalarım , övünerek söyleyebilirim ki hepsi dehşet güzel açtılar
 ve bu sene daha da çok abartacağım çünkü hibrit olmadıkları için özellikle pembeler deli gibi tohum verdi. 

Saksılar oğlumun mama kutuları, eskitme tekniğiyle boyadımve gördüm ki parlak yüzey astarı ile evrim geçirtemeyeceğiniz metal,plastik ve cam malzeme dünya üzerinde yokmuş ve bir delili de  bu çalışmalar.


Geçen baharın fotoğraflarını paylaşmak istedim çünkü bu güzellikleri paylaşmak uzun zamandır aklımda varken ve şu meretin başına sık oturuyor olmama rağmen bir üşengeçlik,bir üşengeçlik yazamadım bu yazıyı bir türlü. 

Renkleri gördükçe şimdi bile bu güzelliklere hayran olamadan geçemiyorum. Soğanlarını  zengarden adlı siteden aldım. Bu siteden çok fazla alışveriş yaptım ve memnun kalmadığım tohum neredeyse yok gibi. Başta  daha toprağın içinden çıkar çıkmaz  açmaya başlayan çiçekler beni korkutmuştu ama sonradan öyle bir boy attılar ki çubuğa bağlamak zorunda kaldıklarım oldu üstelik çiçekleri de çok uzun zaman dayandı.


İçlerinde kokmayan sadece yukarıdaki sarı nergislerdi ama onların güzelliği kokusuz olmalarını unutturdu diyebilirim.

Mersin'de adına arpa çiçeği denilen ve soğanı her sene inanılmayacak kadar çok çoğalan frezyalarım aslında rengarenkti ama nedense sadece bunu fotoğraflamışım. 


Ve çiğdemlerim. Kuduruk dört ayaklı kızlarım yeşil yapraklarını rahat bırakmadığı için uyuz uyuz oldular ama seneye daha korunaklı geniş saksılara ekeceğim ve çoğaldıklarını da hesaba katarsak keyfini daha uzun süreceğim. 


Bu mis kokulu güzelliklerin karşısına geçip kafa dağıtmak için örgü ritüeli yapmadan da olmaz desem de bakmayın efendim kendime o kadar çok uğraşı ve angarya çıkarıyorum ki nisanda başladığım bu oğluş hırkasını daha geçenlerde bitirdim ve fotoğraflamaya üşenmekten sanırım onu da seneye yaza anca paylaşırım. 


Şimdi yukarıdaki örgü fotosundan sonra bu kanaviçe çanta ne alaka diyebilirsiniz diye size uzuuuun bir açıklamayı boynumun borcu bilirim sayın okuyucu :D 

Bu çanta benim ilk elişim :D Eskiden  hanımlar ev gezmelerine giderken yanlarında süslü elişi çantaları götürürlerdi. Annem de kendine bu çantayı yaparken heveslenip yardım etmiştim. Motiflerin çoğunu ben yaptım fakat annem birleştirdi astarladı. O zamanlar 8-9 yaşlarında olduğumu varsayarsak çantanın yaşı 25 falan oluyor ki; annemlerin evde dolabın bir köşesinde  bulup mutluluktan delirince "Ben kullanmıyorum ,alabilirsin ama napacaksın o eski şeyi" dediğinde dünyalar benim oldu.
Paşa dedemden yalı kalmış gibi sevindim inanın :D

O yaşlardaki kanaviçe deneyimim sebebiyle bu uğraşı da ayrı seviyorum ama çok büyük ve aylar süren işler bunda da  herzaman olduğu gibi bana göre değilmiş anladım.

Elimde iki adet uğraştırıcı model var. Bitsinler diye gaza gelip elime alınca değiş değiş yapması zevkli oluyor da benim gibi yerli değil de yabancı dizileri takip edenler için zor oluyor. Her deliğe batarken dikkat ederken altyazılar kaçıyor,altyazılar kaçmasın dersen de yanlış yapıp hadi sök bakalım. Örgü öyle mi :D 

Ben daha başlarındayken çekmiştim fotoğrafını, şu an sona yaklaşmış sayılırım. 

Neyse Kanaviçe Sayı 31 sayısındaki kırlent oluyor kendileri ve aşağıdaki resimde görebilirsiniz.

Bitirip kumaşlayınca (ki inşallah becerebilirim) büyük bir zevkle fotoğraflayıp parçalayacağım :D 

Satırlarıma son verirken hepinizi sevgiyle kucaklarım efendim :D 


İyi ki buradasınız ve bu yazımı okudunuz. E bir kucalamayı hakettiniz :D 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder