15 Mart 2012 Perşembe

TARAKLI KASABASI, GÖYNÜK KASABASI VE ÇUBUKLU GÖLÜ...

11 Mart pazar günü  fotoğrafçılık kursumun eski ve yeni öğrencilerinin katılımıyla gerçekleşen bir geziye katıldım...Türk Telekom reklamlarında adı Mümkünlü olarak geçen Taraklı Kasabası ilk durağımızdı...

Eski binaların dış cepheleri bu reklam turizminin getirisiyle yenilenmiş ama iç mekanlar dışarıdan görüldüğü kadarıyla harabeydi...Yapılan hiçbir restorasyon çalışması sırıtmıyordu fakat acı olan  şey hediyelik eşya dükkanlarında satılan tahta kaşıklar,birkaç dokuma ve meşhur uhut tatlıları dışındaki herşey İstanbul'dan Eminönü'nden gitmeydi...
Kasabanın insanı çok insan canlısıydı...Ellerinde makina oranın buranın fotoğrafını çeken insanlardan rahatsız olmak biryana oldukça canayakın davrandılar...

Habire bina fotoğrafı çekmekten sıkılıp, gruptan ayrıldığım için buluşma yerimizde duran servisimizi göremeyince servisi sorduğum bir seyyar satıcı amca ile grubun gelmesini beklerken ettiğim muhabbetden anladım ki, kasabanın insanı zerre yobaz değil...
Reklam filmi bizim için çok iyi oldu dedi ve gözlerimle de  gördüm ki otobüslerce insan kar kış demeden kasabayı görmeye gelmişti...


Önünde traktör olan sağ köşedeki bina gündelik yaşama ait eşyaların da sergilendiği ücretsiz bir müze (müze mantığından uzak kasaba evlerine örnek bir bina daha çok)...İçinde tahta kaşık yapıp satan bir amca vardı...Işık yetersiz olduğu için fotoğraflamadım, zaten  kaşık seçmekten vaktim de olmadı :P

Sonrakı durağımız Göynük kasabasına bağlı Çubuklu Gölü oldu...  Gölü göremedik desem yeridir çünkü buz tutmuştu...Gölün diğer kıyısındaki değirmenlere gidip fotoğraf çekmek hevesiyle yağan kara rağmen 2 km bir mesafeyi karlara bata çıka güle oynaya (sonuna doğru bitik halde) yürüdük (Şu an ağrıyan, kaşınan, boğaz; akmayan burun ve terleyip soğumaktan tutulmuş boyun bu  yürüyüşün eseridir efendim)...Daha önceden çekilmiş fotoğraflarına bakınca anlaşılıyor ki o yürüdüğümüz kar zaman zaman bir metreyi buluyormuş :D 


 70mm-300mm lensle fotoğrafladım çoğunlukla uzak mesafeden ve kar yağdığı ve objektif ağır olduğu, elim titrediği için  çok net çıkmadı...


Değirmenlerin dağın yamacında çam ağaçları arasında, kara gömülen bahçe çitleriyle görüntüsü o kadar güzel ki fotoğrafla ilgilenenlerin kaçırmaması gereken bir ambiansı var...

O yüzden fotoğraf çekmenin derdine açlığını unutan kafilemizle ikindi vaktini geçiyordu gölden ayrılmamız...Bir saate yakın yoldan sonra daha önce göle gitmek için içinden geçtiğimiz Göynük kasabasına geri döndük...Taraklıdaki dokunun aynısı orada da hakimdi fakat orası daha kasaba görünümünde ve daha büyüktü...

Yöresel yemeklerin  yapıldığı lokantanın  lahana turşusunun tadı damağımda kaldı desem yeridir...Güveçte yaprak sarmasını öneririm fakat mantısının bir esprisi yoktu...

Normalde bu söylediklerimin hepsini fotoğraflayıp eklemiş olmam lazımdı ama karda yürürken o kadar yoruldum, ayaklarım öyle ıslanmış ki kaloriferin yanındaki masamızda sıcaktan mayıştım ve elimi kaldırmak dahi gelmedi içimden...


   Tripodla gece çekimi yapmak için o yorgunluğun üstüne yukarıdaki kulenin olduğu tepeye tırmanmaksa zul geldi bana resmen ama hocamız hadeeee hadeee diyince el mahkum çıktım...

Benim gibi detay çekmekten hoşlanan biri için detayı bol; ev çekmekten hoşlanmayan biri için evi bol bir geziydi...Tanıştığım yeni insanlarla ve kitap okuyup kafamı da dinleyebilme şansı elde ettiğim için çifte kavrulmuş bir fırsat oldu...Umarım bu etkinliklerimizin devamı gelir :D 

 Bir de şunu anladım gündelik hayatta ve tatil etkinliklerimizde standartlarımızı öyle yükseltmişiz ki hiç gerek yokken...Ufak şeylerden mutlu olmayı unutuyoruz...Arada aslında ne olduğumuzu, nereden geldiğimizi hatırlamak iyi oluyor...

2 yorum:

  1. Gördüm gördüm merak etme...taslak olarak kaydettim sadece fotoğraf ekleyeceğim... Onun için haftasonunu bekliyorum... :D

    YanıtlaSil